Son zamanların moda olmuş bir deyimidir “sade yaşam”. Peki nedir sade yaşam? Gerçekten tüketim kültürünün bize dayattığı beyaz mobilyalar, bej halılar, inci işlemeli, klasik ev eşyaları mı? Yoksa akıp giden hayatın tadına varabilmek için eskiden beri var olan “az olanla yaşamak mı?”
Hepimiz bu dünyayı bir kez yaşayacağız. Bu nedenle hayattan zevk almak, mutlu olmak, anın tadını çıkarmak, hayalleri gerçekleştirmek diğer bütün meşgalelerden daha önemlidir. Fakat kime sorsanız hiçbir şey için vakti yok. Ev hanımlarının temizlikten, çamaşırdan başı kalkmaz. Çalışanların hem ev hem iş hayatı bir türlü 24 saate sığmaz, işleri hep yarım kalır. Sanki gün herkese eşit verilmez gibi bir his uyanır insanda. Oysa gün, herkese eşit olarak verilen dünyanın tek adaletli hediyesidir. O zaman neden insanlar bir şeyleri yetiştiremez?
Mesela daha az kıyafetimiz olsaydı, daha az mutfak eşyamız olsaydı işler ne kadar uzayabilirdi ki?
On tane ayrı iş yerine verimli olarak yapacağımız tek işe odaklansaydık ve hepsini tek tek yapsaydık ne kadar yoğun olabilirdik?
Onlarca gereksiz eşya yerine sadece lazım olanlarla yaşasaydık hayatımızı karmaşık hale getiren şeyler gitmiş olmaz mıydı?
Midemizi tek öğünde dört çeşit yemek, hemen arkasından iki çeşit tatlıyla doldurmak yerine daha mütevazi sofralar kursaydık yorulur ve sağlıksız olur muyduk?
Vücudumuza fazla gelen ve sağlığımızı tehlikeye atan kilolardan kurtulsaydık enerjimiz artmaz mıydı?
Geçmişin zihnimize taktığı kelepçeden kurtulabilseydik sevdiklerimize ve kendimize ayıracak daha güzel vaktimiz kalmaz mıydı?
İşte bu ve bunlar gibi her şey sade yaşamın içindedir. Sadeleşmek isteyen bir kişi önce durup tüm hayatını gözden geçirmelidir. Nelere vakit harcıyor, neleri yaparken mutsuz? Yaptığı hangi aktiviteler boşa kürek çekiyormuş hissi veriyor? Yani sadeleşmek deyince hemen kıyafet dolabına sarılmak, ayakkabıları gözden geçirmek gerekmiyor. İnsanın görülen sadeliğin yanında görülmeyen sadeliğe de ihtiyacı vardır.
Malzemelerimizi, kıyafetlerimizi, ayakkabılarımızı; bizi yoran tüm mutsuz hisleri, kötü anıları sadeleştirdikten sonra insanın bu hayata katabileceği şeyleri düşünmesi gerekir. Kendisinden sonraya bırakabileceği güzel şeyleri var etmesi gerekir. Mesela, kendisinden sonraki kuşaklar için değer üretmeli, ormanlar oluşturamasa da fidanlar dikmeli, doğaya tüm gücüyle sahip çıkmalıdır. Kitaplar okumalı, şiirler dinlemeli hatta kahvesini yudumlarken içindeki şiiri kelimelere dökmelidir. Çünkü hayat kısa ve doya doya yaşamak için bazı şeylerin fazlasına gerek yoktur. Bir nefes, bir yoldaş, fazlasıyla mutluluk…